27 Nisan 2010 Salı

Bir Stada Veda

Galatasaray-Bursa Maçı
Ali Sami Yen Stadı yıkılacak. Yerine ofis ve rezidans yapılacak. Onlarca yıl, üzerinde yüzlerce maçın oynandığı, milyonlarca insanın uzaya gönderdiği milyarlarca tezahüratların yapıldığı bir tarih yok olacak. İstanbul’un en korkunç trafiğine sahip Mecidiyeköy, maç günleri yaşadığı renkli karnavala veda edip anlamsız bir semt olacak.

8-9 yaşlarında, Cemil Turan’ın gol kralı ve Fenerbahçe’nin de şampiyon olduğu yıllarda hiç kimsenin etkisi altında kalmadan Fenerbahçeli olmuştum. Sanırım hayatımın yaklaşık 20- 25 yılını Fenerbahçeli olarak geçirdikten sonra, “mafya”vari davranışlar sergileyen federasyonlar, dayılanır gibi konuşmalar yapan kulüp yöneticileri ortaya çıkmaya başlayınca yeşil sahalara soğudum. Çareyi takımdan ayrı düz koşu yapmakta buldum. Son zamanlardaysa Barcelona’yı tutmaya başladım. Messi’yi kimse tutamadığı ben de hiç öyle bir girişimde bulunmuyorum. Guardiola’yla da evlenmeyi düşünüyorum. Henüz onun bundan haberi yok ama öğrenecek.
Kısacası uzun yıllardır takımsız ve bağımsız bir yurttaş olarak yaşıyordum. En son gittiğim maçın, Rıdvan’ın oynadığı bir milli maç olduğu düşünülürse maça gitme zamanım gelmişti. Bu maçın Ali Sami Yen’e de veda niteliğinde olmasını istedim.

Tamamen, tarafsız gözlemci sıfatıyla gittim maça. Bütün zamanların en fanatik en çatlak Galatasaraylısı olan İlkay’la buluştuk ve Ali Sami Yen’e yollandık. İlkay değme futbolculardan bile daha iyi bilir futbolu. Ben şahidim! Bizzat Rijkaad’ın kendisinden SMS alır İlkay. Cep telefonunun ekranında yüzlerce kere gördüm. Alınan her kararı İlkay’la paylaşıyor Rijkaard. Fikir bile soruyor. O derece yani…

Yerimiz kapalı alt. Sosyete tribünü. Köyden indim ‘cehenneme’ misali keşfetmeye başladım stadı. Bir yandan da “O ne anne? Bu ne anne? Ne dediler? O kim? Bu kim? Arda oynuyor mu? Arda’nınkiler de Jennifer Lopez kalçasıymış haa!” Gibi soru ve yorumlarla ütüledim İlkay’ı. Yavrum, olanca sabrıyla tüm sorularımı cevapladı. Gıkını çıkarmadı. Yalnız bir ara yüzü kırmızıdan yeşile döner gibi oldu sanki ama sanırım ben yanıldım. İlkay totem yapar her maç. Uğursuz gelebilirim diye götürmedi beni aylarca. Uzun süre maç yasaklısıydım bu yüzden. Bu maç üzerimdeki baskıyı ve sorumluluğu tahmin edin artık.

Neyse, oturduk yerlerimize. Vardır ya hani, ortak bir amaç için bir araya gelmiş insanlar ya da aynı takımı tutanlar birbirlerini de tutarlar... İşte o dayanışma ve nezaket vardı Galatasaray taraftarında. Sokakta, trafikte birbirine tahammülü olmayan insanların, tribünde yan yana oturan ve aynı renk kaşkol takan kişilere, takım söz konusu olduğunda ne kadar sevgi ve saygı dolu olduklarını görmek çok tatlıydı. Bu ortama her hafta girenler bunun farkına çok varmıyorlardır. Ancak benim gibi yabancı katılımcıların dikkatini çekiyordur mutlaka.

Yerimiz çok iyi. Keşfe devam ediyorum. Sol taraf “eski açık”. Tezahürat komutları tüm stada oradan veriliyormuş. Helal olsun valla susmadılar maç boyu. Ve tüm stat da bir yandan onlardan gelecek konutlar için sık sık o tarafa bakarken bir yandan da maçı seyrediyorlar. Hatta maçı bırakıp sadece komutları takip ettikleri bile oluyor.
Bu arada, yeni açıkta yer alan pankartın üzerindeki “Arman için oyna, foman için oyna…” sloganını “ARMANİ için oyna” diye okuyup, reklam almış bunlar diye aklımdan geçirdiğim için de Galatasaray camiasından özür dilerim.

Eski açığın yanında misafir tribünü var. Garibanlar öyle sıkıştırılmış öyle hapsedilmiş gibi duruyorlardı ki bıraksan, kapakları açılmış baraj suyu misali akacaklardı sahaya. Üzüldüm Allah sizi inandırsın.

Ben tüm bunları yakalayacağım derken başlama vuruşunu kaçırdım. Maç başladı. Caner önümüzde oynuyor. Ama tek başına... Sürekli ileriye bakıyor. Oyun kuracak, gol pası atacak ya… Ama o kadar. Başka da bir şey göremedim. Bol bol top tuttu ayağında. Tribünler de onu topa tuttu.

Galatasaraylıların Arda’ya olan inancı da dikkat çekici… Ne zaman Caner’den fırsat bulup da topla buluşsa tribünler hemen bir şey olacakmış gibi ayağa fırlıyordu.

Kaçan goller inanılmazdı. Ayakları yerden kesti. Hırsından yerinde zıplayan İlkay’ınkiler kesildi en azından. Ayakları yerden kesilirken anlamlı birkaç sözcüğün de şefkatle ağzından döküldüğü duyuldu. “Şuursuz sincap”, “Fucking idiots” gibi…

Maçın en iyi erkek oyuncu dallarındaki ödülleri tartışmasız şekilde Bursa Sporlu oyuncularının oldu.

Gurme ödülüyse kantin burgere gitti.

Edebiyat dalındaki ödülü açık arayla “müracaat” kazandı.

Maçın taçsız güzeli ise İlkay Yıldız seçildi.

Berabere biten maçtan çıktık. Bakımı yapılan köprü ayaklarının bariyerlerinin, köftecilerin, forma satılan tezgâhların, işgüzar taksicilerin, ilerlemesine imkân olmayan halk otobüsünün ve kontak kapatıp beklemek zorunda kalan arabaların tıkadığı yoldan 30 bin kişi ilerlemeye çalıştık. Taraftarın efendiliği burada da devam etti.

Güzel bir maçtı. Golsüz bitmesine üzüldüm. Gol görmek için Antalya maçına gelmem gerekecek. Gelirim.

Sevdim ben Ali Sami Yen Stadı’nı, Ali Sami Yenlileri…